18 Ağustos 2014 Pazartesi

Çaya Dair...

Ne istiyorum biliyor musunuz? Tek bir şey istiyorum. Bütün mesafeyi, bütün kırgınlıkları, kızgınlıkları, özlemeleri, ağlamaları, sarhoşlukları, hepsini unutup tek bir şey sormak istiyorum. Gözlerinin içine bakıp şey demek istiyorum. Bana çay demler misin?"

Tam özlemler çökmüşken, günün yorgunluğu, pazar gecesi yaşanan pazartesi sendromu belirmeye başlamış ve lanet olasıca can sıkıcı anılar üzerine gelmişken ve daha da güzeli mesafelere rağmen sevdiğin adama "Gelince her akşam bana çay demler misin?" diye sorup daha cevabını alamadan karşına bu satırlar çıkmışsa, sadece hayattaki mucizelere saygı duyarsın!

Bazı konularda uzlaşmak, uzlaşmaktan ziyade kabullenmek gerek. Mesela uzaktakiler özlenir, ölmüş olan baba köpek gibi özlenir bunu bil önce. Sonra hafta sonu dinlenmek diye bir şey söz konusu değildir, tembellik dahi yapsan tembellik yorgunluğu çöker. Pazar günleri tatilin tatil olmayan kısmıdır, ertesi gün lanet olasıca bir hafta başlayacağını bilirsin çünkü-lanet olmayacak olsa bile sana o an öyle gelir.-. Ve en önce kabullenilmesi gereken şey çay dünyanın en güzel şeyidir!

Yok öyle içkiyle kafa bulup rahatlamak falan çayını demlersin muhabbet edersin, öfke mi kalır sinir mi kalır geriye? Kalmaz çay samimidir, içerken mutlu içtikten sonra mahvetmez seni. İçerken ısıtır, içtikten sonra... Sonrası yok işte yaşadığını hissedersin!

Ama ben en çok neyi özledim sen yokken biliyor musun? "Çay içelim mi yemekten sonra?" demeni. Çay hazırlarken tavlayı hazırlamanı, çay içerken izlemek için dizi seçmemizi, çay içerken tartışmamızı bile... Ama en çok neyi özlemedim biliyor musun? Günde elli defa içtiğin o çayın çaydanlığını temizlemeyi :)

PS: Girişte yazılan satırlar, lisede felsefe hocam olan, şimdilerde şiirleri ve yazdıkları ile Facebook fenomenlerinden olan Ali Lidar başka bir isimle Tepebaşı Dükü' ne aittir. 

1 Ağustos 2014 Cuma

Mutluluğa Dair-miş Gibi

"Mutlu olunca kim biraz daha güzelleşmez ki?" demiş Emrah Serbes, Deliduman kitabında...

Tam mutsuzluktan kırıldığım dakikalarda okudum bu satırı. Bir süre takıldım kaldım cümleye. 

Mutlu olmak, güzellik... O an sanırım kavradım mutlulukla güzellik arasında bir ilişki olduğunu. Mutluluğun güzel olduğunu, mutluluğun içten dışa vuran duygulardan biri olduğunu...

Ne gerek vardı ki mutsuz olmaya? Sanki demir çakmıştık dünyaya! Bir gün ölüp gideceğiz, neyin kafası acaba bu kadar takıp mutsuz olmak?

Bu soruları soran "bana" kocaman alkış! Çünkü bu tarz konularda analizleri yapıp, kendi sorunlarını belirleyip, aksiyona geçme özürlüsü olan bir insanım!

Ve muhtemelen, sakinleşmek için yazdığım bu satırlar beni daha da agrasifleştirecek!

Hani deniz havası iyi gelir demişler ya bence yalan, deniz havasından sonra İstanbul havası insana sadece "Welcome to the real world!" moduna sokuyor!

Herkese iyi hafta sonları o zamn!